Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:
filler@godaddy.com
Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:
filler@godaddy.com
Uykuda alt ıslatma sık rastlanan bir problemdir. Çocuklarda idrar tutabilmenin tam olarak kazanıldığı 5 yaşından sonra gece ya da gündüz uyku esnasında çocuğun altını ıslatması enürezis olarak adlandırılır.
Bu hastaların böbrek ve idrar yollarında bir sorun yoktur. Uykunun ağır olması ve buna bağlı olarak idrar kesesinin dolması ile uyanamama, genetik olarak geçen ailesel özellikler ve gece böbreklerden suyun emilimini sağlayan bir hormonun yeterli miktarda salınamaması problemin ortaya çıkışındaki başlıca faktörlerdir.
Sorun aslında bu sayılan sebeplerin zamanla ortadan kaybolması sonucu kendiliğinden düzelmektedir. Fakat alt ıslatma bazı çocuklar ve aileler için ağır bir sosyal problem haline gelir ve tedavisi gereklidir.
Buna karşın özellikle gündüz uyanıkken idrar kaçıma ve buna eşlik edebilen idrar yolu enfeksiyonu olup olmaması dikkate alınması gereken, böbrek ve idrar yollarındaki bir problemden dolayı olabileceği düşünülerek dikkatle araştırılması gereken bir durumdur.
Günümüzde teknolojik olarak ultrasonografi cihazındaki gelişmeler ve buna paralel olarak Kadın Hastalıkları ve Doğum branşındaki ilerlemeler ile Prenatoloji (Doğum öncesi anne ve bebek sağlığı ve gebelik takibi ile ilgilenen bilim dalı) alanındaki uzmanlaşmalar sayesinde bir çok hastalık gebelik sırasında anne karnındaki bebekte tanınabilmektedir.
Böbrek ve idrar yollarına ait doğumsal sorunlarda gebelik öncesinde rahatlıkla tespit edilebilmekte, bu sayede bebeğin doğumundan sonra erken dönemde gerekli önlemlerin alınarak, tedavinin gecikmeden başlanmasına dolayısıyla olası organ hasarının önlenmesine imkan sağlamaktadır.
Gebelik esnasına bebekte tespit edilen ve hidronefroz olarak isimlendirilen böbreğin içerisinde idrar birikmesine bağlı olarak böbreğin büyümesi sık görülmesine karşılık bunların yarıya yakını bebeğin doğmasından sonraki ilk bir hafta içerisinde kendiliğinden kaybolmaktadır.
Buna karşın bebeğin doğumundan sonraki 1. haftada yapılan bir ultrasonografi ile böbrek ve idrar yollarındaki bu genişlemeler halen devam ediyorsa bunun nedenini araştırmak için daha detaylı tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Hastanın bir çocuk ürolojisi uzmanı tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Normalde işeme sırasında idrarın idrar torbasından böbreklere kaçışı idrar yolunun idrar torbasına birleşim yerindeki anatomik yapılar tarafından önlenir. Bu kaçışı engelleyen anatomik yapıların yetersiz veya yanlış gelişimi sonucu idrar torbasındaki idrarın bir kısmı her işeme sırasında yeniden böbreklere kaçar.
Bu durum çocuklarda tekrarlaya idrar yolu enfeksiyonlarına neden olur. Bu idrar yolu enfeksiyonlarının bir kısmına böbreğinde eşlik etmesi sonucu böbrekte zaman içerisinde doku hasarlanması ortaya çıkar. Böbrekteki bu hasarlanma zamanla artarak o böbreğin işlevini yitirmesine neden olabilir.
Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olan çocuklarda vezikoüreteral reflü olasılığı mutlaka akla getirilmeli ve tanı için en önemli yöntem olan işeme sistoürethrografisi olarak bilinen ilaçlı sondalı işeme filmi çekilmelidir.
Kaçağın hafif dereceli olan tiplerinde ilk 1 yaş içerisinde tanı konulan bebeklerde enfeksiyonlar kontrol altına alınarak kaçağı engelleyecek anatomik yapıların gelişimini tamamlaması için bir süre beklenebilir.
Ancak yüksek dereceli kaçağı olan, ileri yaştaki çocuklarda ve ciddi böbrek hasarı olan hastalarda müdahale düşünülmelidir. Uygun hastalarda öncelikle kapalı yöntemle enjeksiyon tedavisi tercih edilmeli, bu yöntemin başarısız olduğu ve açık ameliyatın gerektiği hastalarda uygun cerrahi yöntemle açık ameliyata başvurulmalıdır.
Ülkemizde en sık uygulanan cerrahi işlemdir. Toplumda genellikle basit bir işlem gibi algılanarak, genellikle uygun olmayan yerlerde, uygun olmayan şartlarda ve ehil olmayan kişiler tarafından yapılması sonucu çok ciddi komplikasyonları ve sonuçları olabilen bir cerrahi işlemdir.
Aslında unutulmamalıdır ki sünnet başlı başına bir ameliyattır ve çocuklara uygulanan her cerrahi işlem gibi ameliyathane şartlarında ve genel anestezi altında uygulanmalıdır. Eğer bebeğin başka bir böbrek veya idrar yolu hastalığı yoksa sünnet için en uygun yaş 3 yaş öncesi 6 yaş sonrası olarak önerilmektedir.
Erkek çocuklarda görülen idrar deliğinin pipinin ucunda olmayıp, pipinin ön tarafında daha aşağıda bir yere açılması şeklinde olan doğumsal bir anomalidir. Beraberinde pipinin ön tarafında sünnet derisi de açık kaldığı için bu çocuklara yarım sünnetli veya halk arasında peygamber sünnetli adı da verilir.
İdrar deliğinin yerleşim yerine göre hastalığın ağırlığı değişir ve değişik derecelerde pipide eğrilikte buna eşlik edebilir. Hipospadias genellikle 6. aydan sonra pipinin boyutuna, tipine göre bir veya birkaç seanslı ameliyatlar ile düzeltilir.
Burada ailelerin dikkat etmesi gereken en önemli şey, bu tür rahatsızlığı olan bebeklerin sünnetinin yapılmamasıdır.
Bebeğin anne karnında olduğu dönemde testisler böbreğin iki yanında gelişir ve aşağı doğru göç ederek doğuma yakın dönemde veya doğumdan kısa bir süre sonra kasık kanalından geçerek torbanın içindeki yerlerine ulaşırlar.
Testislerin bu iniş sürecinde, iniş yolu üzerinde bir yerde kalarak torbaya inmemesine inmemiş testis adı verilir. Aile tarafından veya rutin çocuk doktoru muayenesi esnasında saptanabilir. Testislerin normal gelişimini ve fonksiyonlarını sürdürebilmesi için sıcaklığı vücut sıcaklığından 1,5-2 derece daha düşük olan torbanın içerisinde bulunmak zorundadırlar.
İnmemiş testisler torbanın dışında olduklarından vücut sıcaklığına maruz kalır ve olumsuz yönde etkilenirler. Bu nedenle testislerin torbanın içerisinde indirilmesi gerekmektedir.
Günümüzde inmemiş testisi olan hastaların 1 yaşına kadar takip edilmesi, 1 yaşından sonra inmemiş testis devam ediyor ise ameliyat ile torbanın içerisine indirilmesi önerilmektedir.
Bebeklerde ve çocuklarda özellikle ağlama veya ıkınma sırasında kasıkta şişlik ile kendini gösteren doğumsal bir hastalıktır.
Karın zarının kasık kanalı içerisine doğru olan ve “fıtık kesesi” olarak adlandırılan bir uzantısının içerisine karın içi organlarının- özellikle barsaklar, kızlarda ise yumurtalıklar- girmesi ile ortaya çıkar. Genellikle sağ tarafta görülür. Kasık fıtığının en önemli tehlikesi fıtık kesesi içerisine giren organın sıkışması ve boğulması sonucu hasar görmesidir. Bu sıkışma ve boğulma riski küçük çocuklarda biraz daha fazladır.
Kasık fıtığının böyle bir potansiyel komplikasyon riski olmasından dolayı bu hastalar tanı konulduktan sonra en uygun zamanda vakit geçirmeden ameliyat edilmelidirler.
Kasık fıtığı ameliyatı fıtık kesesi denilen karın zarı uzantısının çıkarılmasından ibaret olup günübirlik yapılan bir ameliyattır. Hasta ameliyattan sonraki 2-3. günlerde eski günlük aktivitesine kavuşur.
Erkek çocuklarda kasık ve torbada şişlik ile ortaya çıkan doğumsal bir durumdur. Halk arasında “su fıtığı” olarak da bilinir.
Normalde doğumdan sonra kaybolması gereken, ancak kaybolmayıp açık kalarak kasık kanalının içine doğru uzanan ve testisin etrafını saran karın zarı yaprakları arasında sıvı birikmesi olarak tarif edilir.
Hidrosel genellikle kendiliğinden kaybolur bunun için hastanın 2 yaşına kadar takip edilmesi gerekir. 2 yaşından sonra devam etmesi halinde testisin etrafındaki sıvının ısı etkisi ile testisin yapısında bir takım olumsuz etkilere neden olabileceğinden dolayı tedavi edilmesi gerekir.
Tedavisi kasık fıtığında olduğu gibi günübirlik cerrahi girişimle sıvının biriktiği bu karın zarının çıkarılmasından ibarettir.
Bacakta görülen varislerin testisteki karşılığı olarak da tanımlanabilir. Testisin toplardamarlarındaki genişlemelerdir.
Genellikle genç erkeklerde görülen ve kısırlığın önemli bir nedeni olan varikosel ergenlik öncesi ve ergenlik sırasında erkek çocuklarda da görülebilir. % 80-85 sol tarafta görülür. Ağrı önemli bir bulgudur.
Muayene ve muayeneye yardımcı USG tetkikler ile varikoselin derecesi, testisin büyümesini olumsuz yönde etkileyip etkilemediği ortaya konularak ameliyat kararı verilebilir.
Son yıllarda mikrocerrahi ve laparoskopik varikosel ameliyatı klasik ameliyata göre daha çok tercih edilmektedir.
Spina bifida, annede folik asit eksikliğine bağlı olarak geliştiği düşünülen, bebeğin omurgasında kapanma kusurları sonucu ortaya çıkan merkezi sinir sisteminin doğumsal bir anomalisidir.
Spina bifidalı bebeklerde genellikle bel bölgesinde olmak üzere omurganın açık kaldığı bölgede, bir kese içerisinde omurilik görülür. Omurganın açık kaldığı seviyenin altında sinir hasarı olduğu için hastalarda değişik derecelerde bu sinirlerin işlevinde kusurlar ortaya çıkar.
Bu hastalarda idrar ve kaka tutmada sorumlu sinirlerde de hasar olabilmekte ve bu nedenle hastalarda idrar tutamama, normal şekilde yapamama ve uzun dönemde böbreklerde kalıcı hasara neden olabilen bir klinik tablo ortaya çıkmaktadır.
Bu hastaların büyük kısmında beyin boşluklarında ortaya çıkan doğumsal bir takım sorunlar nedeniyle hidrosefali adı verilen beyinde sıvı birikimi görülmektedir.
Spina bifidalı hastaların sırtlarındaki açıklık doğumdan sonra en kısa sürede kapatılıp, hidrosefalinin eşlik etmesi durumunda beyinde biriken sıvının tahliyesi için şant ameliyatı yapılır.
Nörojen mesane tedavisi ve takibi ise deneyimli bir çocuk ürolojisi merkezi tarafından yapılmalıdır.
Erkek bebeklerde görülen ağır bir doğumsal anomalidir.
Mesane çıkında normalde kaybolması gereken perde şeklindeki bir yapının bebeğin anne karnında iken başlayarak idrar yapmasını engelleyerek idrar kesesinin ve böbreğinin bozulmasına neden olmasıdır.
Gebelik sırasında yapılan ultrasonografilerle saptanabilir ve doğumdan hemen sonra erkenden tedavinin başlaması ile böbreklerde oluşabilecek hasar engellenebilir veya azaltılabilir.
Çocukluk çağında görülen tümörlerin bir kısmı böbrek, böbrek üstü bezi ve idrar yollarından kaynaklanır. Bunlar arasında böbrekten kaynaklanan Wilms tümörü ve böbrek üstü bezinden kaynaklanan Nöroblastom genellikle karında kitle ile başvururlar.
Her iki tümörde cerrahi olarak çıkarılmalıdır. Ameliyat sonrası tümörün tipine ve evresine göre kemoterapi ve/veya radyoterapi ile tedaviye devam edilmelidir.
Bunların dışında özellikle mesaneden veya kız çocukların da üreme organlarından kaynaklanan Rhabdomyosarkom adı verilen tümör ise genellikle idrar yapma ile ilgili sorunlara yol açabilir.
Diğer tümörlerin tedavisinde olduğu gibi Rhabdomyosarkom da cerrahi, kemoterapi ve radyoterapinin uygun zamanda ve uygun şekilde kullanılması ile tedavi edilir.
Bunun dışında erkek çocuklarda testiste, kız çocuklarda ise over (yumurtalık) de Teratom adı verilen doğumsal ve genellikle iyi huylu olan tümörler bulunabilir.
Bunların tedavisinde cerrahi olarak tümörün çıkarılması genellikle yeterli olur ve ilave tedaviye gerek kalmaz.
Çocukluk çağında böbrek ve idrar yollarında taş oluşumu sanıldığından daha fazladır ve son yıllarda çocukluk çağı taş hastalığında belirgin bir artış gözlenmektedir.
Özellikle çocukluk çağında yaşam şeklinin değişmesi (bilgisayar oyunları, televizyon alışkanlığı, aktiviteye bağlı oyunların azalması gibi) ve beslenme alışkanlıkları (karbonhidrat ve tuz ağırlıklı hazır gıdalarla beslenme, obezite ve özellikle suyun az tüketilmesi) bunda önemli rol oynamaktadır.
Ülkemizde özellikle Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde çok daha sık görülmektedir. Çocuklardaki üriner sistem taş hastalığının böbrek üzerine olabilecek olası olumsuz etkileri göz önüne alınarak uygun zamanda ve uygun şekilde tedavi edilmelidir.
Hasta öncelikle olabilecek nedenleri ve bu nedene yönelik yapılabilecek tedavileri belirlemek için bir Çocuk Nefroloğu (Çocuk Böbrek Hastalıkları Uzmanı) tarafından değerlendirilmeli, tedavide bir müdahale söz konusu ise Çocuk Üroloğunun önerisi ile hastanın yaşı, taşın yeri, büyüklüğü gibi kriterlerin göz önüne alınarak en uygun tedavi şekli uygulanmalıdır.
Günümüzde çocukluk çağı taşlarının büyük çoğunluğu ESWL (Vücut dışından uygulanan taş kırma) veya endoskopik taş kırma işlemleri ile açık ameliyata gerek kalmadan tedavi edilebilmektedir.
Bebeğin cinsiyetinin tam olarak anlaşılamaması veya cinsiyet belirsizliği (ambigius genitale) olarak bilinen bu hastalık gurubu anne karnında cinsiyetin belirlenmesini sağlayan kromozomlardan, iç ve dış cinsiyet organlarının ortaya çıkmasını sağlayan hormonların sentezlenme kusuruna, hatta bu hormonların hücresel düzeyde etkili olamamasına kadar bir çok basamaktaki bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkar.
Hormonal bozukluklardan dolayı bebeğin dış cinsiyet organları tam olarak erkek yada dişi yönünde gelişemediğinden bu bebeklerin cinsiyeti konusunda şüphe oluşur.
Bu hastaların mutlaka bir Çocuk Endokrinoloji Uzmanı (Çocuk hormon hastalıkları uzmanı) tarafından değerlendirilmesi gerekir. Hastanın genetik olarak cinsiyetinin belirlenmesi, hormonal kusurun nerede olduğunun saptanmasından sonra çocuk endokrinoloğu, çocuk cerrahı, çocuk psikiatristi ve ailenin de ortak kararı ile çocuğun tıbbi ve cerrahi tedavisine karar verilir.
Prof. Dr. Dinçer Avlan
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Trakya Üniversitesi Sağlık Araştırma Ve Uygulama Merkezi, İskender/Edirne Merkez/Edirne, Türkiye
Telif Hakkı © 2020 Prof. Dr. Dinçer Avlan - Tüm Hakları Saklıdır.